Endüstriyelleşen Toplum ve Duygularımız

ENDÜSTRİYELLEŞEN TOPLUM

Endüstriyelleşen dünyamızda artık neredeyse bir robot haline gelen, yaptıkları, yapacakları neredeyse belli olan materyalist bir anlayışla güdülenen insan için en önemli kavramı unuttuk sanırım; DUYGU..

O kadar koşturmaca içindeyiz ki, o kadar ince detay var ki standartları yakalamak uğruna yapılan, öyle hale geldik ki; tek taş almanın telaşı içerisinde gerçek duyguların önemini unutabiliyoruz sevgi cümlelerinde dahi..

Duygular bastırıldıkça temel iç güdüler, rollerimiz yerini olması gereken dünya akışına bırakıldıkça yani duygusal dışa vurum olmadıkça psikolojik rahatsızlıklar daha da çok boy göstermeye başladı.

Panik bozukluğun, depresyonun, uyum bozukluklarının, evlilik problemlerinin eskiye nazaran daha sık görülmesinin sebebi temel olarak etkileşimin, paylaşımın, sözel ve sözel olmayan iletişimin daha da azalmasından kaynaklanmaktadır. Burada biz psikologlara iş düştüğü kadar sosyolojik etmenlerin de düzenlenmesi, insanı temel alması şart.

Örneğin sürekli detaylı olarak haber izleyen, sosyal medyaya girmeden duramayan, iş yerinde veya okul yaşantısında hedefine ulaşamayacağı zaman yaşayamayacağını düşünen bireyin mutlu, huzurlu olması çokta beklenemez.

Özellikle bizim toplumumuzda paranoyanın hakim olduğu şu dönemde yeni insanlarla tanışmak, yeni iş kurmak, üretken olabilmek çok zor.

Peki ne yapılmalı?

Aslında her ne kadar sosyolojinin psikolojiyi etkilediği düşünülse de bir insan tüm toplumu, devletleri, dünyayı değiştirebilir yani psikolojik tepkilerimiz sosyolojik düzelmelere de yol açabilir. Tıpkı Şems-i Tebrizi ‘nin dediği gibi ;  Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir...

Türkiye’de ise aslında kitlesel bir yapıcı olma, koruma akımı var; gerek hayvan hakları, çocuk veya yetişkin taciz ve tecavüzcülerine karşı bir duruş, eşcinsel hakları, çevreye duyarlılık, her ölüme karşı bir sorgulama, kadın cinayetleri, işçi hakları vs. gibi her konuda bir duruş sergilenebiliyor ancak bu hatayı yapan kişi ve kurumlara yönelik bir linç kampanyasına dönüşebiliyor sosyolojik bağlamda.
 

Gelelim tekrar duyguların önemine ne kadar çok maddiyat, ne kadar çok güçte olsa, bağlanma ihtiyacımız ne olursa olsun ön plandadır. Maskelerimizi takmanın bazı yerlerde gerekliliği olsa da samimi ve güven ilişkisi içerisinde olduğumuz yer ve kişilere karşı duygularımızı net ifade etmeli ve direkt sözel olarak bunu belirtmeliyiz. Varsın sonucu olumsuz veya kötü olsun ama içimizdeki düşünceleri ve duygu yoğunluğunu bir şekilde dışa vuralım.

 

Bazen ise bu yukarıda söylediklerimizin ışığında veya kişisel gelişim anlamında ne yaparsak yapalım üçüncü bir göze ihtiyaç duyarız bu da ruh sağlığı alanında psikoterapi anlamında destek verebilecek kişi olmalıdır.

Terapiye sadece hastalık durumunda değil değişen dünyamızda kaygılarımızdan arınmak ve duygusal sağaltım (dışa vurum) amacıyla gidilmesi de önerilmektedir.

 

Uzman Klinik Psikolog M. Berk KARAOĞLU


Geri